DOĞRU ÇALIŞMAK NEDİR?
“Doğru çalışmak nedir?” sorusuna hemen hemen herkesin ayrı bir yanıtı vardır. Bu çok da yanlış değildir. Çünkü her bireyin kendine özgü birtakım yetenekleri olması kadar doğal bir şey olabilir mi?
Peki ama bu durumda doğru çalışmak kişiye göre nasıl belirlenir?
Bu konuda çok eskilerden beri yapılan en büyük yanlışlık “ İşte abin – ablan – komşunun çocuğu şu şekilde çalışıp başarılı oluyor. Sen niye bu şekilde çalışmıyorsun?” şeklindeki yaklaşımdan vazgeçilmelidir. Nasıl ki çamaşır makinesinin olmadığı zamanlarda elde yıkama yapılıyordu ancak çamaşır makineleri çıktıktan sonra elde çamaşır yıkama devri kapandıysa ders çalışma yöntemi olarak başarılı olarak tanımladığımız kişileri çocuğumuza örnek olarak göstermekten vazgeçmemiz doğru olarak atılacak ilk adımdır. Sonraki doğru adım ise Kişisel Öğrenme Stilleri Testi – Dikkat ve Yoğunlaşma Testi gibi çok basit, az zaman alan ama sonuçlarından çocuğumuzun doğru çalışma yöntemini keşfedebileceğimiz bir takım önemli bilgilere ulaşmaktır.
Peki bu testlerden çıkan bilgiler ne işe yarar ve ne şekilde kullanılır ve nerede yapılır?
Bu testlerin aslında tüm okulların rehberlik servislerinde olduğunu bu testleri okullarda tanıtıp isteyen öğrencilere uygulama yapmak için İlçe Milli Eğitim Bakanlığına gittiğimde öğrendim. Yoksa sadece Kişisel Gelişim Uzmanları veya benim gibi Eğitim Koçları tarafından uygulandığını sanıyordum. Bunun üzerine bir devlet okulunda görev yapmakta olan benim için çok değerli bir rehberlik öğretmeni arkadaşıma bu durumu anlattığımda “Evet biz bunları okullarda zaten uyguluyoruz” şeklinde bir cevap alınca şaşkınlığım bir kat daha arttı. Çünkü bugüne kadar devlet okullarında okuyup benden yardım isteyen hiçbir öğrenci veya veli bu konuda okulda böyle bir çalışmanın yapılmadığını söylemişlerdi. Ben arkadaşıma bunu söylediğimde ise “Bu testlerin bir ihtiyaç durumu olduğunda yapılıyor” dedi. “Peki böyle bir şeye öğrencinin ihtiyacı olup olmadığını öğrenci nereden bilebilir ki?” soruma ise “Öğrencinin bir sorunu olduğunda bize gelir. Biz de öğrencinin sıkıntısını anlamak için bu tür testleri veya başka türde testleri uygulayabiliriz” dedi. Halen nasıl ki otomatik çamaşır makinesinden haberi olmayan bir kişinin böyle bir makineye ihtiyacı olup olmadığını bilemeyeceği gibi bu tür testler ve sonuçlarına göre kendine ait çalışma yöntemlerini geliştirebileceğini bilmeyen öğrencinin böyle bir teste ihtiyaç duymasını beklemek ne kadar doğru olur diye düşünüyorum.
Peki bu testlerin bu kadar önemli olmasının sebepleri nelerdir?
1- Dikkat ve Yoğunlaşma Testi
Bu konuyla ilgili pek çok test olmakla birlikte dünyada geçerliliği olan testlerden birisinin uygulama süresi sadece 6 dakika sürmektedir. Sadece 1,5 dakikadan oluşan 4 periyodun her birinde başında söylenen harfi üç paragraf boyunca bulup işaretlemesi yeterli oluyor.
Buradan edindiğimiz bilgi ile kişinin dikkatini hangi zaman aralıklarında yoğunlaştırabildiği ve buna bağlı olarak da çalışma periyotlarının belirlenmesi.
Örneğin kişinin başlangıçta dikkati daha yoğun giderek dikkati azalıyorsa bu kişi yaşına göre değişkenlik gösterse de 1 saatten sonra kısa bir ara vermeden devam etmeye kalkarsa verimli olamayacaktır.
Dikkati başlangıçta düşük daha az ama zaman içerisinde yoğunlaşması artıyorsa bu kişinin de 1 saatten önce çalışmanın başından kalkması tam verim almaya başlamışken çalışmayı bıraktığı için alacağı verimi azaltmaktadır. Halbuki zaten ilk yarım saatte ancak konsantre olmuş olan bu kişinin verimli çalıştığı süre ancak yarım saat olur ki bir saatte halletmesi gereken bir çalışma için 1 saatten sonra verdiği ara çalışmanın 2 saatte bitmesine sebep olur.
2-Kişisel Öğrenme Stilleri ( KÖS ) Testi
Kişilerin öğrenme stilleri olarak 3 ana grupta sınıflandırılırlar. Bunlar “Görsel”, “İşitsel” , “Dokunsal (Kinestetik)” olarak adlandırılmıştır.
Unutulmaması gereken bu üç gruptan herhangi birisine tamamen uygunluk durumu diye bir beklenti içine girilmemesi gerektiğidir. O şekilde de olabilmekle beraber farklı gruplar içerinde kişinin kendine uygun özel durumları saptayarak bu doğrultuda Eğitim Koçuyla birlikte kişiye özel durumun belirlenmesi çok önemlidir. Bunların belirlenmesinden çok ders çalışma yöntemleriyle birlikte çalışmak Matematik gibi adı “Zor Ders” olarak çıkmış dersin bile rahat öğrenilmesine neden olmaktadır.
Özellikle çocuklarımızın Ergenlik dönemlerindeki psikolojik dalgalanmalarını da göz önüne aldığımızda bu tür onların özelliklerine göre çalışma yöntemlerinin belirlenmesi onların kendilerine olan güven duygusunun da artmasına neden olmaktadır. Yoksa zaten zor geçirdikleri süreçleri bir de kendilerine uygun olan yöntemlerle değil de diğer başarılı olanların çalışma yöntemlerinin örnek gösterilmesi veya dayatılmaya çalışılması büyük oranda geri tepmelerle sonuçlanıyor. Bu da başarı grafiklerinin düşerek kendilerine olan güven duygularının azalması ve buradaki kaybın arkadaş çevresinde genellikle aileler tarafından anlamsız gözüken çeşitli etkinlikler ile kapatmalarına yol açıyor. Tabi ki aileler için anlamsız gözüken bu etkinlikler genellikle onların var olan başarısızlıklarını düzeltmek için gerçekten fayda sağlamasa da en azından kısa bir süre onların rahatlamalarına yardımcı da olmaktadır.
Doğru zamanlarda yapılan doğru işler çocuklarımızın gelişimi için faydalıdır. Zaman zaman aileler ile çocuklar arasında yaşanan ki “ Kuşak Çatışması” olarak nitelendirilen bu gibi sorunlar bu türde basit çalışmalar ile giderilebilirken sadece bunların çözümünün bu tür testler ve uzman kişilerle aşılabilir olunması manidardır. Öyle ki bu tür sorunların çözümünün çocuklarımızın okuduğu okullarda yapılabilir olduğundan bile velilerin de öğrencilerimizin de haberinin olmaması bu tür sorunların çözümünü geciktirmektedir. Ancak okul ortamında bu tür çalışmaların yapılabildiği gibi Eğitim Koçluğu olarak bizim bünyemizde veya başka Kişisel Gelişim Uzmanlarının bulunduğu Özel Kuruluşlarda da yapıldığını bilmek gerekmektedir.
Çocukları için her türlü fedakarlıktan kaçınmayan velilerimizin bu yazıyı okuduktan sonra daha bilgili olarak bu tür desteklerle hem çocuklarının kendi içinde bulundukları sorunlarla başa çıkmalarının hem de özgüvenini kazanmış olan çocuklarının aile içinde yaşadıkları ki özellikle yaş döngülerindeki sıkıntıları da hafifleteceğinin bilinmesi oldukça önemli bir konudur.
Çocuklarımızın daha anne karnında oluşma haberini aldığımız andan itibaren üzerlerine ebeveynler olarak titreriz. Bir ömür boyunca da bunu yapmaya çalışırız. Ancak zaman zaman ne kadar iyi niyetli de olsak yaptığımız bir takım hatalar da kaçınılmazdır. Örneğin doğumdan itibaren kaç kilo doğmuşsa başka çocukların kaç kilo doğduklarını öğrenme arzumuz en üst seviyededir. Bunun makul seviyede olanı zaten doğrudur ancak bunu saplantı haline getirip te 'Aman bizim çocuk diğerinden niye 100 gram daha az doğdu?' gibi bir yaklaşım çok da doğru değildir.
Bunun gibi çocuklarımızın eğitim hayatları boyunca başarı ve başarısızlıklarını gözlemlemek ve aksamalar olduğunda müdahale etmek ne kadar doğruysa çocuklarımızın yüzüne karşı başka çocukların başarılı oldukları konularda onun başarısız olduğunu söylemek hele ki sık aralıklarla tekrarlamak doğru bir davranış değildir. Pek çoğunuzun söylediklerime katıldığınızı ve hakverdiğinizi ama sizin bu davranışlar içerisinde olmağınızı duyar gibiyim. Ancak gerçekte de böyle mi ?
Aile içerisinde anne babalarla çocuklar arasında bu tür konuşmalar çoğu zaman çocukların kendilerini ailelerine karşı kapatarak geri çekilmelerine neden olmaktadır. Bu ise çocuğun arasındaki dialogların azalmasına neden olur. Bu zaman zaman çok sıkıntılı durumlara dönüşebilmektedir. Örneğin yakın zamana kadar sizinle çok keyifle yaptığı konuşmaları artık yapmamaya başlayıp sizinle yaptığı konuşmaları artık sadece okul veya mahalle arkadaşlarıyla yapar duruma gelebilir. Bu her ne kadar zaten büyüme çağındaki çocuklar için normal bir geçiş süreci olmakla birlikte bu çok ani bir şekilde olduysa dikkat etmekte fayda var.
Çünkü sizin çok rahat çözüm üretebileceğiniz bir takım sorunlarında aray konulmuş bu gereksiz mesafe yüzünden haberdar olmamanız sorunun zaman içerisinde içinden çıkılamaz bir hale gelmesine sebep olabilir. Çocuk için çok sıkıntılı olan bu sorun sizin için belki de çok basit bir çözüme sahiptir. Ancak çocukla aramıza başka çocuklarla yapılan gereksiz kıyaslamardan sonra çocuğunuzla aranıza giren mesafe buna engel olmuştur. Heleki bir şekilde çocuğunuzun sıkıntısını konuşarak öğrenip de ona bunun çok kolay çözülebilecek bir sorun olduğunu biraz da onu hafife alan bir şekilde söylerseniz, çocuğunuzla aranızdaki mesafe iyice artar ki bunun hiç kimseye faydası yoktur.
Bu tipte sorunu keşfedebilmeniz için çocuğunuzun üzerindeki denetim olgusunu ona çok da hissettirmeden yapabilirsiniz. Nasıl sorusuna gelirsek;
Örneğin Pazar sabahları kahvaltısı için vakti olduğu halde katılmamak konusunda ayak diriyorsa,
Hep beraber akraba ziyaretlerinden kaçmak için fırsat kolluyorsa,
Her zaman Matematik dersinde çok başarılı olduğu halde bir anda başarısı düştüyse veya başka bir dersten de olabilir veya hepsinde birden genel olarak çok ciddi bir düşme gözleniyorsa gibi örnekler çoğaltılabilir.
Burada veriğimiz örneklerin herbirisinin başka başka sebepleri de olabilceğini ancak dikkatli olmak gerktiğini unutmamak lazım. Özellikle de başka çocuklarla çocuğumuzu kıyaslama yapmamaya özen göstermek lazım. Unutulmamalı ki her bireyin farklı farklı özellikleri ve yetenekleri var. Önemli olan yetenekleri ve özelliklerine göre doğru yönlendirmeleri zamanında yaparak takibini bırakmamak gerekiyor.
Ediz Hoca Eğitim Koçluğu ve Danışmanlık olarak bizlerin size bu konuda yardımzı olabileceğimiz konular olarak onların dikkat yeteneklerini , mesleki anlamda hangi alanlarda daha başarılı olabileceklerini , kişisel öğrenme yeteneklerini keşfedebileceklerini öğrenmemize yardımcı olabilecek Dünya Çapında uygulanmakta ve geçerliliği olan bir takım testlere tabi tutmak. Bu biligler ışığında kendi yeteneklerinin farkında olup doğru çalışma yöntemleriyle hedeflerine varma konusunda yardımcı olmaktan geçiyor.
ANLAMAK VE ÖĞRENMEK
Anlamak ve öğrenmek birbiri ile yakın ilişki içerisinde olduğundan pek çok zaman eş anlamlı kelime gibi düşünülür ve bu bizleri bir yanlışa sürükler.
Anlamak herhangi bir konu hakkında bilgilerin tarafımıza anlatılması veya izlettirilmesi ile adı geçen konu ya anlaşılır ya da anlaşılmaz. Anlaşılmayan konu hakkında tekrar konunun izlenmesi – dinlenmesi gerekebilir. Bu şekilde anlaşılmasının ardından ancak öğrenme safhasına geçilebilir. Yani anladıklarını uygulama safhası.
Bu süreçte anladıklarımızın kalıcı hale gelmesi için uygulama yapmamız gerekmektedir ki ne kadar anladığımız ortaya çıksın. Hatta bu süreçte anladıklarımızı uygularken zaman zaman hata veya hatalarda yapmamız mümkündür. Bu hataları azaltmak için de bolca pratik yapmak gerekir. Uygulamaya yapmaya başladığımız an itibariyle öğrenme süreci başlar. Ne kadar çok anladıklarımızı uygularsak o kadar iyi öğreniriz. Bu durumda da öğrendiklerimizi unutmamız pek kolay olmaz. Halbuki pek çok konuyu çok iyi olduğumuz şekilde anladığımız halde uygulama yapılmamış konular unutulmaya mahkumdur. Bunun istisnası olan bazı kişilerin ki fotografik hafızası (gördüklerini resim şeklinde beynine kaydedebilme yeteneği) olan bazı kişilerin gördükleri veya duydukları bir şeyi unutmamaları gibi bir yetenekleri olduklarını biliyoruz ancak bu kişinin çok özel bir yeteneğinin olmasından kaynaklıdır ve herkeste olması beklenemez.
Anlama ve öğrenme konusu üzerindeki yanlışlar özellikle öğrenciler ve veliler tarafından hatta zaman zaman öğretmenler tarafından da yapılır. Örneğin” Ders derste öğrenilir” gibi bir söz vardır ki bu söz öğretmenler tarafından da sıklıkça kullanılır ancak derste öğrencilere uygulama yapma fırsatı vermeyen veya bulamayan öğretmenler bu sözü söylerken bir yanlışa düşmektedirler. Çünkü sınıf içerisinde uygulama fırsatı bulamamış öğrencinin çok iyi anlamış da olsa anladığı dersin uygulamasını yapmadan öğrenme şansı yoktur.
Özellikle Matematik veya matematiksel işlemler gerektiren veya matematiksel problemlerle çözülebilen dersler için bu anlattıklarım konusunda sanırım hem fikir olduk. Bu yüzden ben dersi derste çok iyi öğrendim dememizin pek de mümkün olmadığını gördük. Hatta müfredat yetiştirmek konusu söz konusu olduğunda öğretmenlerin zorunluluktan ötürü derste uygulama yaptırması pek de mümkün olmamaktadır. Bu açmazdan çıkmanın yolu önce derslerde anladığımız konularla ilgili istisnalar haricinde aynı gün uygulama yapılarak öğrenmenin yolunun açılması gerekmektedir. Aynı gün yapılmayan uygulamalarda maalesef her gün üzerine yeni bilgiler konuldukça derste çok iyi bile anlaşılmış olsa öğrenme süreci başlamadığı için unutulmaya başlanacaktır.
“Ediz Hoca ile” programlarında da bu düşünceden yola çıkılarak bütün gün tek bir ders ile konu bölümlere ayrılarak ve her bir bölüm sonrasında uygulamaları öğrencilere yaptırarak ve de son olarak yapamadıkları soruları her çözdükleri testin sonunda çözerek ilerleme sağlanmaktadır. Bu işleyen sistemin en kısa zamanda Milli Eğitimimizde yerini almasını ümit etmekteyim.
Saygılarımla ..
EDİZ HOCA
Nasıl Başarılı Olunur, Bunun İçin Neler Yapmak Gerekir?
Başarılı olmak için bireyin kendi ; yeteneklerini, kapasitesini, dayanıklılığını, karakteristik özelliklerini iyi belirlemesiyle olur. Çünkü bu şartlar altında kendini daha iyi odaklayıp başarıyı yakalamak mümkündür. Düşünebiliyor musunuz ki kan görmeye dayanamayan bir kişinin Cerrah olabileceğini veya ateş gördüğünde korkan birisinin İtfayeci olmak istediğini. İstekler var olan şartlar ve imkanlar dahilinde olmazsa bu durum hayal kırıklığından öteye geçemez. Tabiki de bu ateşten korkmayan herkesin İtfayeci olması gerektiğine gelmiyor. Farklı yeteneklerinizin olması da çok normal. Bu yetenekler doğrultusunda seçeneklerimizi sınırlamamız bizleri daha başarılı kılacağı için alacağımız tatmin duygusunu da arttıracaktır.
Sağlık koşulları istediği işi yapmayı engelleyen bir kişinin o işe yönelmesi yetersiz kalarak başarısız kalmasına ve dolayısıyla moralinin bozulmasına neden olmayacak mıdır? Bu durumda sonrasında gayet rahatlıkla yapabilieceği işe yönlenmesinde de "Acaba bu işte de başrısız olur muyum" diye kendinden şüphe etmesine neden olmayacak mıdır?
Peki doğru ders çalışma yöntemini uygulayamayan bir öğrencinin derslerinden başarılı olması mümkün müdür?
Doğru çalışma yöntemi nedir sorusuna cevap ise her bireyin özelliklerine göre farklılık gözettiğidir. Dolayısıyla başarılı insanların başarı hikayelerinde yaptıklarının aynısını yaptığı halde başarılı olamayanlar işte tam da bu noktada kendilerine özel çözüm üretemedikleri için ve bu yüzden de doğru eşleştirmeyi yapamadıkları için başarısız olmaktadırlar. Çünkü o insanın yaşadığı duyguların aynısını yaşamamışlar, o kişiyle aynı özellikleri taşımıyorlar ama yaptıklarının aynısını yaparak başarıya ulaşmayı düşünüyorlar. Fazlaca hayalcilik değil midir bu?
O halde çözüm için başta söylediğim gibi kişinin kendi özelliklerine göre tercihlerine yön vermesi ona başarıyı getirir. Yoksa kişiyi bekleyen hayal kırıklığı olur.
İşte bu noktada kişilerin kendi özelliklerini keşfetmesine yardımcı olarak , kişinin kendine duyduğu güven duygusunu arttırmak, Hedeflerine adım adım ilerlemesini sağlamak adına Yaşam Koçluğumuz hizmet vermektedir. Tabiki bir anda elimizdeki sihirli değnek varmışçasına değil "ki bazen tek bir görüşmede dahi yeni ufuklar açarak kişilerin mutluluğuna ortak olduğumuz olabiliyor" adım adım belirlediğimiz hedeflere ulaşmanıza yardımcı oluyoruz.
Bizimle irtibata geçmak için ;
Tel : 0312 418 23 00 --- 0543 418 23 00
Adres : Emek Mahallesi 18. Cadde ( Eski 72.Sokak) No : 38 / 6 Ege Apartmanı Kat : 1 Çankaya - Ankara
Mail : ebakduman@gmail.com
DOĞRU ÇALIŞMAK NEDİR?
“Doğru çalışmak nedir?” sorusuna hemen hemen herkesin ayrı bir yanıtı vardır. Bu çok da yanlış değildir. Çünkü her bireyin kendine özgü birtakım yetenekleri olması kadar doğal bir şey olabilir mi?
Peki ama bu durumda doğru çalışmak kişiye göre nasıl belirlenir?
Bu konuda çok eskilerden beri yapılan en büyük yanlışlık “ İşte abin – ablan – komşunun çocuğu şu şekilde çalışıp başarılı oluyor. Sen niye bu şekilde çalışmıyorsun?” şeklindeki yaklaşımdan vazgeçilmelidir. Nasıl ki çamaşır makinesinin olmadığı zamanlarda elde yıkama yapılıyordu ancak çamaşır makineleri çıktıktan sonra elde çamaşır yıkama devri kapandıysa ders çalışma yöntemi olarak başarılı olarak tanımladığımız kişileri çocuğumuza örnek olarak göstermekten vazgeçmemiz doğru olarak atılacak ilk adımdır. Sonraki doğru adım ise Kişisel Öğrenme Stilleri Testi – Dikkat ve Yoğunlaşma Testi gibi çok basit, az zaman alan ama sonuçlarından çocuğumuzun doğru çalışma yöntemini keşfedebileceğimiz bir takım önemli bilgilere ulaşmaktır.
Peki bu testlerden çıkan bilgiler ne işe yarar ve ne şekilde kullanılır ve nerede yapılır?
Bu testlerin aslında tüm okulların rehberlik servislerinde olduğunu bu testleri okullarda tanıtıp isteyen öğrencilere uygulama yapmak için İlçe Milli Eğitim Bakanlığına gittiğimde öğrendim. Yoksa sadece Kişisel Gelişim Uzmanları veya benim gibi Eğitim Koçları tarafından uygulandığını sanıyordum. Bunun üzerine bir devlet okulunda görev yapmakta olan benim için çok değerli bir rehberlik öğretmeni arkadaşıma bu durumu anlattığımda “Evet biz bunları okullarda zaten uyguluyoruz” şeklinde bir cevap alınca şaşkınlığım bir kat daha arttı. Çünkü bugüne kadar devlet okullarında okuyup benden yardım isteyen hiçbir öğrenci veya veli bu konuda okulda böyle bir çalışmanın yapılmadığını söylemişlerdi. Ben arkadaşıma bunu söylediğimde ise “Bu testlerin bir ihtiyaç durumu olduğunda yapılıyor” dedi. “Peki böyle bir şeye öğrencinin ihtiyacı olup olmadığını öğrenci nereden bilebilir ki?” soruma ise “Öğrencinin bir sorunu olduğunda bize gelir. Biz de öğrencinin sıkıntısını anlamak için bu tür testleri veya başka türde testleri uygulayabiliriz” dedi. Halen nasıl ki otomatik çamaşır makinesinden haberi olmayan bir kişinin böyle bir makineye ihtiyacı olup olmadığını bilemeyeceği gibi bu tür testler ve sonuçlarına göre kendine ait çalışma yöntemlerini geliştirebileceğini bilmeyen öğrencinin böyle bir teste ihtiyaç duymasını beklemek ne kadar doğru olur diye düşünüyorum.
Peki bu testlerin bu kadar önemli olmasının sebepleri nelerdir?
Dikkat ve Yoğunlaşma Testi
Bu konuyla ilgili pek çok test olmakla birlikte dünyada geçerliliği olan testlerden birisinin uygulama süresi sadece 6 dakika sürmektedir. Sadece 1,5 dakikadan oluşan 4 periyodun her birinde başında söylenen harfi üç paragraf boyunca bulup işaretlemesi yeterli oluyor.
Buradan edindiğimiz bilgi ile kişinin dikkatini hangi zaman aralıklarında yoğunlaştırabildiği ve buna bağlı olarak da çalışma periyotlarının belirlenmesi.
Örneğin kişinin başlangıçta dikkati daha yoğun giderek dikkati azalıyorsa bu kişi yaşına göre değişkenlik gösterse de 1 saatten sonra kısa bir ara vermeden devam etmeye kalkarsa verimli olamayacaktır.
Dikkati başlangıçta düşük daha az ama zaman içerisinde yoğunlaşması artıyorsa bu kişinin de 1 saatten önce çalışmanın başından kalkması tam verim almaya başlamışken çalışmayı bıraktığı için alacağı verimi azaltmaktadır. Halbuki zaten ilk yarım saatte ancak konsantre olmuş olan bu kişinin verimli çalıştığı süre ancak yarım saat olur ki bir saatte halletmesi gereken bir çalışma için 1 saatten sonra verdiği ara çalışmanın 2 saatte bitmesine sebep olur.
Kişisel Öğrenme Stilleri ( KÖS ) Testi
Kişilerin öğrenme stilleri olarak 3 ana grupta sınıflandırılırlar. Bunlar “Görsel”, “İşitsel” , “Dokunsal (Kinestetik)” olarak adlandırılmıştır.
Unutulmaması gereken bu üç gruptan herhangi birisine tamamen uygunluk durumu diye bir beklenti içine girilmemesi gerektiğidir. O şekilde de olabilmekle beraber farklı gruplar içerinde kişinin kendine uygun özel durumları saptayarak bu doğrultuda Eğitim Koçuyla birlikte kişiye özel durumun belirlenmesi çok önemlidir. Bunların belirlenmesinden çok ders çalışma yöntemleriyle birlikte çalışmak Matematik gibi adı “Zor Ders” olarak çıkmış dersin bile rahat öğrenilmesine neden olmaktadır.
Özellikle çocuklarımızın Ergenlik dönemlerindeki psikolojik dalgalanmalarını da göz önüne aldığımızda bu tür onların özelliklerine göre çalışma yöntemlerinin belirlenmesi onların kendilerine olan güven duygusunun da artmasına neden olmaktadır. Yoksa zaten zor geçirdikleri süreçleri bir de kendilerine uygun olan yöntemlerle değil de diğer başarılı olanların çalışma yöntemlerinin örnek gösterilmesi veya dayatılmaya çalışılması büyük oranda geri tepmelerle sonuçlanıyor. Bu da başarı grafiklerinin düşerek kendilerine olan güven duygularının azalması ve buradaki kaybın arkadaş çevresinde genellikle aileler tarafından anlamsız gözüken çeşitli etkinlikler ile kapatmalarına yol açıyor. Tabi ki aileler için anlamsız gözüken bu etkinlikler genellikle onların var olan başarısızlıklarını düzeltmek için gerçekten fayda sağlamasa da en azından kısa bir süre onların rahatlamalarına yardımcı da olmaktadır.
Doğru zamanlarda yapılan doğru işler çocuklarımızın gelişimi için faydalıdır. Zaman zaman aileler ile çocuklar arasında yaşanan ki “ Kuşak Çatışması” olarak nitelendirilen bu gibi sorunlar bu türde basit çalışmalar ile giderilebilirken sadece bunların çözümünün bu tür testler ve uzman kişilerle aşılabilir olunması manidardır. Öyle ki bu tür sorunların çözümünün çocuklarımızın okuduğu okullarda yapılabilir olduğundan bile velilerin de öğrencilerimizin de haberinin olmaması bu tür sorunların çözümünü geciktirmektedir. Ancak okul ortamında bu tür çalışmaların yapılabildiği gibi Eğitim Koçluğu olarak bizim bünyemizde veya başka Kişisel Gelişim Uzmanlarının bulunduğu Özel Kuruluşlarda da yapıldığını bilmek gerekmektedir.
Çocukları için her türlü fedakarlıktan kaçınmayan velilerimizin bu yazıyı okuduktan sonra daha bilgili olarak bu tür desteklerle hem çocuklarının kendi içinde bulundukları sorunlarla başa çıkmalarının hem de özgüvenini kazanmış olan çocuklarının aile içinde yaşadıkları ki özellikle yaş döngülerindeki sıkıntıları da hafifleteceğinin bilinmesi oldukça önemli bir konudur. Aynı zamanda doğru çalışmayı bilmek kişinin gerçek kapasitesinin ortaya çıkması için de çok önemli fırsattır.
BAŞARI NEDİR?
Hepimizin aklında başarı ile ilgili fikirler vardır. Ancak her birimiz için başarının kendimizce bir tanımı olduğunu her hangi bir sohbette dahi görebiliriz. Peki başarı ve başarısızlık için kriterler nelerdir?
Öncelikle başarı için öncelikle bir HEDEF ortaya koyulmalı ki bu HEDEF’E ulaşmak bir başarı olsun.
Peki ” hedef olmadan başarı olamaz mı?” şeklinde bir sorunun cevabı ise oldukça basittir.
· Hayır, olamaz.
· Peki neden olamaz?
· Çünkü olmayan bir hedef ile neyi başardığımızı nasıl bileceğiz?
· Ama ben pek çok şeyi hedef koymadan başardım.
· Peki neleri başardığınızı düşünüyorsunuz?
· Örneğin okulumda başarılı bir öğrenciydim.
· Peki kime göre başarılıydınız?
· Sınıfın geneline göre.
· Peki ya sınıfınız zaten zayıf bir sınıf ise bu bir başarı sayılır mı? Kötülerin arasında bir parça daha iyi olmak sizi başarılı kılıyor mu?
· ……..
Görüldüğü gibi başarı için kıstas yapabileceğimiz bir takım değerler belirlemesi yapabilmemiz gerekmektedir. Son sorunun cevabı için;
· Ama bizim okulumuz ….. ilinde ilk üç okul arasında ve benim sınıfım da en başarılı sınıflardan birisiydi. Öyle ki Teog sınavlarında bizim sınıftaki öğrencilerin .. tanesi Fen Liselerine, … tanesi de Türkiye’nin en başarılı Anadolu Liselerine girdi. Ben de … Fen veya Anadolu Lisesine gittim
Şeklinde bir cevap verebilseydi hepimizin aklında belli bir başarı kriteri yer almış olacaktı. O halde başarılı veya başarısız olduğumuzu belirleyebilmek için belli bir takım standart değerlere ihtiyacımız var. Bu sınavlarda yüksek not almak başarı için mutlak gerek anlamına asla gelmez. Çünkü sınavlar çoğu zaman öğrenciler üzerinde çeşitli sebeplerden ötürü stres yarattıkları için her zaman gerçek durumlarını yansıtmaz. Ancak bu da sınavlar gereksizdir gibi bir anlam kesinlikle taşımıyor. Sınav yapılmazsa öğrendiklerimizi gerektiği gibi kullanabilecek düzeyde öğrenip öğrenmediğimizi anlamamız zorlaşır.
Şu sözle eminim ki çok karşılaşmışsınızdır ;
Bizim çocuk çok zeki ama ……
Bu amaların sonu bir türlü gelmez, şöyle ki;
· Öğretmenini çok sevmedi,
· Öğretmen iyi öğretemedi,
· Çok çalışamadı,
· Tuvalet ihtiyacı gelmiş sınavda,
· Çok da önemli bir ders değil zaten,
· Düzenli ders çalışmıyor,
· Hiç ders çalışmıyor, sadece derste dinlediği ile giriyor sınava,
· …..
Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Bütün bir sene boyunca hiçbir dersten iyi bir sonuç alamayıp sınıfında sonunculukta yarışan öğrencilerin aileleri de bu sözü söylediğin de güleyim mi, kızayım mı, ağlayayım mı bilemiyorum.
Neden mi güleyim? Çocuğu ile sadece sınav sonuçları dışında dersleri ile ilgilenmemiş, çocuğunu hiç başka çocukların durumu ile karşılaştırmamış sadece çeşitli bahaneler ile çocuğunu düştüğü durumdan kurtarmaya çalışan klasik bir ebeveyn davranışı da ondan.
Neden mi kızayım ? Çünkü yukarıda söylediğim durumları çocuğu yaşarken bunları ne şekilde aşarım sorusunu kendisine hiç sormamış. Çünkü bunları sorarsa alacağı cevaplar ile bir çözüm üretemeyeceğini düşünüyor. Çünkü çözüm üretmek yorucu. Bu kişi ise kafasını yormak yerine ya çocuğuna hakaret ediyor, ya “ akşam babana anlatırsın bunu” diyerek çocuğunun sorununu babaya pas atıyor, ya iki tokat atarak daha çok çalışmazsa daha çok sopa yiyeceğini söyleyerek tehdit ediyor. Özellikle çocukları tehdit etmek hele ki dayak ile tehdit etmek çocuğun üzerine kapanamayan yaralar açılmasına ve hatta çocuğun anne babadan fiziksel olarak daha güçlü hale geldiğinde anne babaya karşı “ Artık ben daha güçlüyüm, dolayısıyla siz benim sözümü dinleyeceksiniz, yoksa…” gibi dilimin söylemeye varamadığı cümleler söyleniyor ki bu ise bu sefer anne babalar üzerinde büyük bir hayal kırıklığı ve travmalar yaratıyor.
Hocam biraz abartmadınız mı ? Gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alan haberlere bir göz atarsanız maalesef pek de abartmadığımı göreceksiniz.
Hocam başarmak konusundan buralara nasıl geldik dediğinizi duyar gibiyim. Başarmak önemlidir. Bunun için hedefler koymak önemlidir. Bunları basamaklar şeklinde birer birer halletmek gereklidir. Sıçrayarak üç dört basamak atlayabilirsiniz belki ama atladığınız basamaklarda kaçırmış olduğunuz tecrübeler mutlaka bir soruna neden olacaktır. Marifet basamakları üçer beşer çıkmaya çalışıp başarısızlıklarınıza kılıf aramak değil sağlam adımlarla birer birer çıkmaktır.
KÖS (Kişisel Öğrenme Stilleri)
Her bireyin kendine ait öğrenme şekilleri vardır. Bunları zaman içerisinde deneme yanılma yöntemiyle de öğrenebildiğimiz gibi bu konuda bir takım testlerle de bunun öğrenilmesi mümkündür. Bu konuda da Ediz Hoca Eğitim Koçluğu olarak hizmet almak isteyen öğrenci ve velilerimize yardımcı olmaktayız.
İnsanlar genellikle 3 yoldan bilgi edinirler.
Bunlardan hangisinin veya hangilerinin kişiye uygun olduğunun saptanması öğrenme konusunda zorlanan öğrenciler için nasıl çalışmaları gerektiği konusunda iyi bir referans noktası olacaktır. Bu ise kendisi için doğru olan çalışması için gerekneleri yaptığında daha hızlı sonuç almasını sağlayacak ve ders çalışma şevkini arttıracaktır.
1. GÖRSEL ÖĞRENCİLER (GÖRDÜĞÜNE İNANANLAR)
Doğal olduğu yerler |
İyi giyinir, ayrıntıları ve renkleri hatırlar, okumayı, yazmayı sever, insanların yüzünü hatırlar ama isimlerini unutur. Yazılarda görülen isimleri hatırlar, zihinsel (görsel) imgeler yaratır. |
Problem çözme yolları |
Talimatları okur, problemleri listeler, düşünceleri düzenlerken grafiksel malzemeler kullanır, akış kartları kullanır, kağıt üzerinde grafiksel çalışmaları görür ve akılda canlandırır. |
Değerlendirme ve test etme ihtiyacı |
Görsel-yazılı testler, araştırma raporları, yazılı raporlar, grafiksel gösterimlerden yararlanır. Yazılı sınavlarda başarılıdır. |
En iyi öğrenme yolları |
Not alarak, liste yaparak, öğrenilecek bilgileri okuyarak, bir gösteriyi izleyerek öğrenir. Kitaplardan, video filmlerinden ve basılı materyallerden yararlanır. |
Okuma / çalışma özellikleri |
Eğlenmek veya dinlenmek için okur, uzun süre çalışamaz, çalışma sırasında sessiz ortam ister, hızlı okur, kelimelerin sesinden ziyade yazılı şeklini hatırlama. |
Okuldaki güçlükleri |
Ne yapılacağını görmeden hareket etmekte zorlanır. Gürültülü ve hareketli çevrede çalışamaz. Ses akort edemez. Görsel resim ve malzeme olmadan öğretmeni dinleyemez, öğretmenin hoş olmayan görüntüsü ile ilgilenir. Sıkıcı ve düzensiz bir sınıfta çalışmak istemez, konsantrasyonu bozan florasan ışığı altında çalışmaktan verim alamaz. |
Genel değerlendirme |
Özel yaşamlarında genellikle düzenli olurlar. Karışıklık ve dağınıklıktan rahatsız olurlar. Dağınık bir masada çalışamazlar. Önce masayı kendilerine göre düzenlerler, daha sonra çalışmaya başlarlar. Kalem, silgi, kalemtıraş gibi araçlar için masada kendilerine göre yer belirlerler ve araç gereçlerini hep bu yerlerde tutarlar. Çantaları, dolapları her zaman düzenlidir. Yazmayı sevmeseler bile defterlerini düzenli ve itinalı kullanırlar. Düz anlatım denilen –okullarda dersi öğretmenin veya öğrencinin anlatması- yönteminden yeterince yararlanamazlar. Tam olarak anlaşılması için dersin görsem malzemelerle mutlaka desteklenmesi gerekir. Harita, poster, şema, grafik gibi görsel araçlardan kolay etkilenirler ve bu araçlardan öğrendiklerini kolay hatırlarlar. Öğrendikleri konuları gözlerinin önüne getirerek hatırlamaya çalışırlar. |
2.İŞİTSEL ÖĞRENCİLER (KONUŞAN DİNLEYEN ÖĞRENCİLER)
Doğal olduğu yerler |
Doğaçlama (spontan) konuşur, ayaküstü düşünür, karşılaştığı insanların yüzlerini unutur ama adlarını hatırlar, kelimelerle ve dille çalışır, hafif sesli ortamlardan hoşlanır. |
Problem çözme yolları |
Tartışmalardan hoşlanır, seçenekler hakkında konuşur, bir durumda ne yapılacağını o durumu yaşayanlara sorar, hedefi sözle ifade eder, sözlü tekrarlar yapar. |
Değerlendirme ve test etme ihtiyacı |
Yazılılardan ziyade sözlülerde başarılı olur, projelerini sözlü olarak sunar, ne öğrendiğinin birileri tarafından sorulmasını ister. Şiir okumaktan, şarkı söylemekten hoşlanır. |
En iyi öğrenme yolları |
Yüksek sesle anlatım, bir öğretmeni dinleme, küçük ve büyük grup tartışması yapma, çalışma yerinde fon olarak sessiz müzik dinleme ile daha iyi öğrenir. |
Okuma / çalışma özellikleri |
Diyalog ve oyunları okuma, karşılaştırma için içten ve dıştan seslendirme, okurken ne okuduğu hakkında kendi kendilerine ve başkalarına konuşma ve yeni kelimeleri seslendirmede başarılıdır. |
Okuldaki güçlükleri |
Görsel öğrencilerden daha yavaş okur, uzun süre sessiz okuyamaz, okuduğu parçada resimleri umursamaz, okunması ve yazılması gereken zamana bağlı testlerde ayrıntıları görmede, sessizleştirilmiş ortamda yaşamada ve uzun süre sessiz kalmakta sıkıntı yaşar. |
Genel değerlendirme |
Küçük yaşlarda kendi kendilerine konuşurlar. Ses ve müziğe duyarlıdırlar. Sohbet etmeyi, birileri ile çalışmayı severler. Genellikle ahenkli ve güzel konuşurlar. Yabancı dil öğreniminde (konuşma ve dinleme becerilerinde) başarılıdır. İlköğretim 1. ve 2. sınıflarında kendi kendilerine konuşmaları nedeni ile öğretmeni dinleyemezler. Bu özellikleri nedeni ile işittiklerini daha iyi anlamalarına rağmen bu şanslarını kaybederler. Göz ile okuma esnasında hiçbir şey anlamayabilirler o nedenle en azından kendi kulağının duyabileceği bir ses ile okumalarına izin verilmelidir. İşittiklerini daha iyi anlarlar. Daha çok konuşarak, tartışarak öğrenirler. Bilgi alırken dinlemeyi okumaya tercih ederler. Olay ve kavramları birinin anlatması ile daha iyi anlarlar. Grup ve ikili çalışmalarda konuşma ve dinleme olanakları olduğu için iyi öğrenirler. Hatırlamak istediklerini birisi kendilerine anlatıyor ya da söylüyormuş gibi işiterek hatırlarlar. Kaydedilmiş daha iyi hatırlarlar. |
3. KİNESTETİK ÖĞRENCİLER (HAREKET HALİNDE OLANLAR)
Doğal olduğu yerler |
Çeşitli spor ve danslarla uğraşmayı sever, yarışmalardan ve maceradan hoşlanır, zorluklara meydan okur. Koşma, sıçrama, atlama, yuvarlanma ve büyük motor kasları kullanmayı gerektiren eylemlerden hoşlanır. |
Problem çözme yolları |
Harekete geçer daha sonra da sonuçlara bakarak plan yapar. Problemleri güç kullanarak (fiziksel olarak) çözmeye çalışır. Önemli ölçüde bedensel çaba gerektiren çözümler arar. Problemleri bireysel olarak veya çok küçük gruplarla çalışarak çözmeyi tercih eder. Deneme-yanılma ve keşfetme yoluyla öğrenir. |
Değerlendirme ve test etme ihtiyacı |
Performansa dayalı ve proje yönelimli değerlendirmelerde başarılı olur. Öğrencinin öğrendiği şeyi sergileme veya gösterme eğilimi vardır. Bir şeyi anlatmaktan ziyade nasıl yapılacağını göstermeyi tercih eder. |
En iyi öğrenme yolları |
Canlandırma, taklit yaparak, gezerek ve performansa dayalı öğrenmeyle iyi öğrenir. Küçük tartışma grupları ile öğrenir. |
Okuma / çalışma özellikleri |
Eğlenmekten ziyade anlamak için okur, bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek için okur. Kitapları, öğrendiği şeyleri, oyunları pratiğe döker. Kısa kitapları okumayı sever. Kısa dönemli çalışmalardan hoşlanır, parça parça çalışmaktan hoşlanır, yere uzanarak çalışmaktan hoşlanır. |
Okuldaki güçlükleri |
Okunaklı el yazısına sahip değildir. Dışa dönük, rahattır. Uzun süre oturamaz. Kelimeleri doğru okuma ve kullanmada sıkıntı yaşar. Duyulan, görülen ve yapılan şeyleri hatırlamakta zorlanır. Fiziksel bir hareket olmaksızın duygularını açıklayamaz. Uzun süre herhangi bir eylemi devam ettiremez. |
Genel değerlendirme |
Oldukça hareketli olurlar. Sınıfta yerlerinde duramazlar. Sürekli hareket halindedirler. Tahtayı silmek, pencereyi açmak, tebeşir getirmek, kapıyı örtmek hep onların görevi olsun isterler. Uzun müddet oturmaya zorlanırlarsa derste ne olup bittiğini anlamaz hale gelebilirler. Bu hareketlilik uygun işlere yönlendirilmezse genelde sınıfta problem çıkarırlar. Genellikle istenmeyen öğrenci haline gelirler. Tahta-tebeşir-anlatım ders işleme sisteminden en az yararlanırlar. Bu nedenlerden dolayı da yaramaz, tembel ya da zeki olmadıkları ileri sürülebilir. Dersin anlatılması veya görsel malzemelerle zenginleştirilmesi bu tür öğrencilere beklenildiği ölçülerde katkı sağlamaz. O nedenle sınıflarımızda ideal ders araçları olarak kabul edilen şema, harita, fotoğraf gibi görsel araçlar görsel öğrencilere göre kinestetik öğrenciler için daha az değer taşır. Anlatımdan da yararlanamazlar. Öğrenebilmeleri için mutlaka ellerini kullanabilecekleri, yaparak yaşayarak öğrenme dediğimiz yöntemlerin kullanılması gerekir. Sınıf yerine okul bahçesi ve ya laboratuarda dokunarak, ellerini kullanarak, olayların içinde yaşayarak en iyi öğrenirler. Çalışırken sık sık ara vermeye gereksinim duyabilirler. Sözcükleri ya da sözel bilgileri öğrenirken onları kuma yazması ya da kilden yapması gibi öğrenirken ellerini kullanabilmesi, ders çalışırken hareket edebilmesi öğrenmesini kolaylaştırabilir. Örneğin küçük çocuklar çarpım tablosunu öğrenirken ip atlayabilirler. |
Neden Öğretmenlik
1995 yılının Mayıs ayında babam emekli olmuştu. Başlamasından 19 sene sonra biten yazlığımız da o sene bitmişti. Anne babam ise senelerce hayallerini kurdukları yazlığın yeni bitmiş olmasından babamın ise emekliliğine denk gelmiş olmasından dolayı büyük bir hevesle yazlığımıza gitmişlerdi. Ben nasılsa 25 yaşına gelmiştim. Herne kadar henüz üniversiteden mezun olmamış olsam da bitmesine az kalmıştı. Bir şekilde öğrenciliğimin lükslerini sürüyordum. Nasıl olsa öğrenci olduğum sürece para kazansam da kazanmasam da ailem bana mali destek sağlıyordu. Ancak unuttuğum konu emeklilik durumunda maaşların birden azalması ve yeni bitmiş bir yazlığın masraflarının hiç de azımsanmayacak bir ölçüde olmasıydı.
Param bittiğinde aradım ve sağ olsunlar ailem de bana para yolladı. İkincisinde ise dikkatli olmam konusunda bir ikaz geldi ama ben yine çok da dikkat etmemiştim. Ama üçüncü kez para istediğimde ‘Oğlum bizde de kalmadı’ sözü beni çok şaşırtmıştı. Israrlarım sonuç getirmedi ve gerçekle yüzleştim. Para bulmak için normalde yapılması gerektiği gibi kazanmak gerekiyordu. Her ne kadar o güne kadar maaşlı veya prim usulü pek çok defa para kazanmışsam da hiçbirinde kendi karnımı doyurmak zorunluluğum yoktu. Peki ben henüz üniversiteden diplomamı almamışken para kazanmak için düzenli olarak bir yere başvuramayacakken nasıl para kazanacaktım
Hemen üniversiteden arkadaşlarımla irtibata geçtim ve danıştım. Yeni bir sigorta şirketi kurmuşlardı üç dört arkadaşım. Belki bana da bir para kazanma yolu açılır diye. Ama zaten bir şirket ve üç dört kişinin aynı şirketten hele ki yeni kurulmuş olan bir şirketten ekmek yemesi dışında bana da bir kazanç sağlamaları pek de mümkün görünmüyordu. Konuşurken konu konuyu açtı ve benim daha önceden yaptığım özel ders verme konusunda kafamızda bir ışık yandı. Ancak ben o güne kadar bunu hiç ücret beklentisi olmadan arkadaşlarımın kardeşlerine , kuzenlerime, komşu çocuklara vermiştim. Şimdi bundan para kazanmak fikri ban ilginç gelmişti ama denemeye de değerdi.
Bir soru daha aklıma düştü. Ben ders vermeye karar verdim ancak insanlara bunu nasıl haber verecektim. Yoksa benim vermiş olduğum karar beni bağlar da insanların haberi olmadan niye gelsinler ki bana. Arkadaşım gazeteye ilan versek dedi. Fikir iyi gibiydi ama benim sorunum ilan verecek de paramın olmamasıydı. Arkadaşım dersten kazandığım paradan geri ödemem karşılığında bana bor verdi ve ben ilanımı verdim gazeteye. Büyük bir istek ve hevesle başladım beklemeye. Ama ilginç bir şey oluyordu. Telefon çalmıyordu. Halbuki ben koskoca Hürriyet gazetesine tüm Ankara’da çıkacak şekilde ilan vermiştim. Bu insanlar niye aramıyordu ki?
Acı gerçekle yüzleştim. Ben kimdim ki insanlar ben ilan verdim diye beni arasınlar. Ayrıca ihtiyacı olacak, benim ilanımı görecek, benim ilanım dışında da olan ilanlar arasında beni fark edecek ve arayacak. Ayrıca benim para kazanabilmem için o telefon görüşmesinden bana ve sözlerime itibar edecek de benimle fiyat konusunda da uzlaşacak da…… Biraz ümidim kırılmaya başlamışken kaç gün geçti bilmiyorum ama telefon çaldı. Telefondaki hanımefendi ile çocuğu konusunda Matematik desteğine ihtiyacı olduğuna ve destek almak istediğine karşılık ilk görüşmeden sonra adres bilgilerini aldım ve görüşmeye gittim.
Görüşme esnasında hanım efendi ban kızıyla ilgili detayları anlattığında içimden eyvah diyordum. Çünkü bu kızcağız 19 yaşında zeka geriliği olan ki doğum esnasında kordonu boynuna dolandığı ve 2 – 3 dakika beyne oksijen gitmemesinden ötürü bu olmuş. Orta okula başladıktan ( 6. Sınıf) öğretmenler tarafından bir özel eğitim veren okula verilmesi gerektiği için okuldan kaydı alınan, ancak çocuğun buna tepki göstermesinden ötürü okula ara vermiş bir kişi.
Ben olabildiğince para kazanmamın zorunluluğu ve gelen işi kaçırmamak için uğraşsam da aslında benim böyle bir öğrenci profiline ne daha önce ders vermişliğim var ne de bu konu üzerine almış olduğum bir eğitim var. İçimde var olan tek şey gençliğimin verdiği cengaverlik olarak niteleyebileceğim bir hallede bilirim şeklindeki duygu ki bu da büyük ihtimalle para kazanma zorunluluğum duygusundan kaynaklanıyordu.
Bir deneme dersine başladık. Gördüm ki ilkokul bitmiş ama sanırım öğretmenlerinin çocuğun durumundan ötürü hayli iteklemesi olmuş. Ayrıca üzerinden geçen seneler zaten güçlükle öğrenilen bir takım bilgilerin kolayca unutulmasını sağlamış. En zor olan kısmı ise kızcağızın en ufak bir sıkılması olduğunda çığlık atarak “ Ben bunu yapamam” demesiydi. Söylediğinden çok söyleme şekli yani çığlık atarak bunu ifade etmesi benim birkaç kez yerimden sıçramama neden oldu. Ama derse biraz para kazanmamın mecburiyeti biraz da annesinin anlattıklarından vicdanımın sızlamış olmasından devam kararı aldım. Yaz dönemi olmasından dolayı haftanın üç dört günü günde dört beş saate varan ders anlatma çabalarım sonuç vermeye başlıyordu. Okulların açılmasıyla benim üniversitede kalan derslerime devam mecburiyetinden haftada iki güne düşse de derslere devam ediyordum. Bir gün yine zorlu bir dersin arasında anne ile sohbet ederken bu dersi neden aldırdığını sordum. Ne de olsa tekrar okula devam etmeyecekti. Annenin söylediği söz içimi bir kez daha burktu. “ Hocam bakkala gittiği zaman para üstünü bilsin”
Bu belki de para kazanma mecburiyetiyle başladığım özel ders, hayattaki belki de en önemli derslerimden birisini almama neden oldu. Benim öncesinde sadece iş olarak baktığım iş aslında kişilerin hayatında ne kadar da büyük bir öneme sahipmiş. Eğitimciliğin ne kadar büyük bir sabır, özveri olduğunu ve asıl olan ödülün parayla kıyaslanmayacak kadar büyük ve önemli olduğunu anladım. Hiç tanımadığımız insanların hayatlarına yaptığımız dokunuşların onların sonraki hayatlarına ne kadar yön verebildiğini anladım. İşte bu yüzden bu güzide mesleği 22 senedir devam ettiriyor ve kendimle de hayatlarıma girdiğim öğrencilerimle de gurur duyuyorum. Benim yetişmemde katkısı olan başta baş öğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere bütün öğretmenlerimin önünde saygıyla eğiliyorum. Hayatta olan tüm öğretmenlerimin ellerinden saygıyla, özlemle öpüyorum. Hakkın rahmetine kavuşmuş olanlara da Allahtan rahmet diliyorum.
HEDEFLERİMİZ TOMBUL OLSUN
TOMBUL ne demektir?
Hedeflerimizi belirlerken dikkat etmemiz gereken konuların başlıklarınının kısaltmasıdır. Bu konulara dikkat ettiğimiz taktirde başarılar peşi sıra ardımızdan gelecektir.
Hedeflerimizi belirleme konusunda “TOMBUL” un önemi hakkında konuşalım. Hedeflerimiz ;
Tatmin edici olsun ,
Ortak olsun,
Mantıklı olsun ,
Belirgin olsun ,
Ulaşılabilir olsun ,
Limitleri belirli olsun.
Tatmin edici olsun. Çünkü tatmin olmadığımız bir hedef bizi motive edemez Böylece ona ulaşmak için gerekli olan hırsınızın kaybolması kaçınılmazdır. .
Örneğin iyi insan olmak bir hedef değildir. Bu sizi tatmin etmekten uzaktır. Ben paylaşımcı ve yardımsever bir insan olacağım dediğinizde bu sizi tatmin edecektir. Çünkü nasıl bir yol izleyerek iyi bir insan olacağınızı belirtmiş oldunuz.
Ortak olsun çünkü hedefimizi belirlerken diğer hedeflerimizle çakışmaması gerekir.
Örneğin tiyatrocu olmak ve sağlık meslek lisesini kazanmayı istemek bir hedef değildir. Çünkü ikisi çakışır.
Fakat TV Radyo’nun yanında, sanat eğitimi almak istiyorum iyi bir hedeftir. Çünkü birbirini destekleyen ortak alanlardır.
Mantıklı olsun. Çünkü mantıklı olmayan bir hedef bizim için değersizdir.
Örneğin güneşte yaşamak istiyorum bir hedef değildir. Güneşi gözlemleyip onunla ilgili bütün bilgilere ulaşmak istiyorum iyi bir hedeftir çünkü olabilirliği vardır.
Belirgin olsun çünkü belirsiz bir hedef bizim rotamızı gösteremez.
Örneğin üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenci için “Elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum” bir hedef değildir. Fakat “Ben 450 puan almak istiyorum” iyi bir hedeftir.
Ulaşılabilir olsun. Çünkü ileride ben zaten ulaşamam diyerek umutsuzluğa kapılmayalım. Örneğin sözel dersleri kuvvetli bir öğrencinin matematik öğretmeni olmak istemesi iyi bir hedef değildir fakat tarih öğretmeni olmak istemesi iyi bir hedeftir.
Limitleri belirli olsun. Çünkü sınırları belli olmayan bir hedef bizim yönümüzü bulmamızı engeller.
Örneğin başarılı olmak iyi bir hedef değildir. Fakat Matematik alanında çok başarılı olmak iyi bir hedeftir. Burada önemli olan hedefin belirlenmiş olmasıdır. Unutmayın hedefiniz sizin gideceğiniz yolu gösterir motviasyon ise sizin harekete geçme enerjinizdir.
Üniversite Sınavlarından çıkmış öğrencilerin ve velilerin Tercih Zamanı gelince en büyük sorunu olarak önlerinde iki önemli soru vardır?
1- Alınan puana göre mi tercih yapacağım?
2- Sıralamaya göre mi tercih yapacağım?
Puanlama sistemi sınava girilen seneki Türkiye ortalamalarına göre değişim göstermektedir. Örneğin bir önceki sene Türkiye Matematik Ortalaması 8 iken bir sonraki seneki Türkiye Matematik Ortalaması 7 olduğunu düşünecek olursak ve her iki senede de 35 Matematik neti yapmış olan öğrencinin bir önceki sene sıralaması 50 bin iken bir sonraki sene 35 bin olması beklenen bir durumdur. Veya aynı Türkiye ortalaması ile bir önceki sene 450 sayısal puanı almış olan öğrencinin sıralaması 45 bin iken aynı 450 puan ile bir sonraki sene ancak 55 bin olması mümkündür.
Yukarıdaki sayısal değerler kesin değerler olmamakla birlikte sıralamalardaki farklılığı göstermek için kullanılmıştır. Aynısının denk gelmesi de tabi ki mümkün de olabilir.
Bu durumda puana göre yerleştirme yapmak yerine sıralamaya göre tercihlerimizi sıralamamız daha avantajlı olacaktır. Çünkü örneğin bir önceki sene İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi II. Öğretim 10205. Sıradaki öğrenciyi son olarak aldıysa bu sene de eğer büyük bir sürpriz* olmazsa 9000 – 11000 arasında sıralamaya sahip olanların tercih edebilecekleri bir durumda olacaktır.
* Sürpriz : Bazı senelerde bazı üniversitelerin ve bazı bölümlerin tercihlerde çok revaçta olmasına bağlı olarak taban puanlarının artması oluyor.
Taban Puan Ne Demektir?
Bir önceki sene için en son sırada alınan öğrencinin almış olduğu puandır.
Başarı Sırası Ne Demektir?
Bir önceki sene bölümün almış olduğu en son ( en düşük puanlı ) öğrencinin başarı sırası.
Tercihlerde Ölü Tercih Ne Demek?
Tercih sıralamalarında kendi sıralamanızın belli bir miktar daha önceki sıralamalarla başlayıp daha gerilerdeki sıralamalarla devam etmek doğru bir yaklaşımdır.
Örneğin sıralamamız 100 000 olsun. Bu durumda sıralamamıza 70 000 ile başlayıp 200 000 aralığında yapmak doğru bir yaklaşımdır. Sıralamada 180 bin olan sıralamada olanı önce yazıp arkasından 100 bininci sırada olanı yazmak ölü tercih yapmak anlamına gelmektedir. Yani bilgisayar önce sıralamanızda 100 bininci olanı değil 180 bininciye baktığı için 180 bindeki tercihinize yerleştirme yapacaktır. Halbuki siz 100 bininci sıralamada olan tercihinizi önce yazmış olsaydınız 100 bininci sıralamadaki tercihinize yerleşebilecektiniz.
Ancak bütün bunlara rağmen birbirine yakın durumda sıralamalarda daha alt sırada olanı daha üste yazmak çok da yanlış olmaz. Çünkü bu sıralamalar bir önceki sene öğrencilerin tercihlerine göre belirlenmiş sıralamalardır. Bu yüzden değişmez değillerdir. Bir önceki sene 120 bin ile son öğrencisini alan yer bir sonraki sene 110 bin ile de 130 bin ile de kapatabilir. Bu maalesef tercih yapılan seneki öğrencilerin tercihlerine göre değişebilmektedir. Ama bu tercih yapanlar üzerinde bir stres yaratmasın. Hatta olmaz dedikleri yerlerin olabileceği anlamına da gelmektedir. Tabi ki kesinlik yoktur. Ancak birbirine sıralama olarak çok yakın yerleri tercihlere sıkıştırmak çok da doğru bir yaklaşım değildir. Mümkün olduğunca belli aralıklarla tercihleri dağıtmak doğru olacaktır.
Tercihleri yaparken sıralamamızın %20 üzerinde ile %100 altında olan aralıklarda tercih yapmak yerleşmek adına daha doğru bir hareket olur. Hatta garantiye almak adına alt tercihleri %200 altına kadar da yapılabilir. Ancak öğrenci örneğin 40 bin sıralamada ve Tıp tercihi yapmak istiyorsa ve Tıp Fakültesi dışında bir bölüm onu mutlu etmeyecekse girmek istediği Tıp Fakülteleri dışında tercih yapmayıp bir sonraki sene tekrar hazırlanarak yerleşecek sıralamayı elde edebilir ki benim önerim de bu yönde olur. Çünkü sevmediği bir bölümü kazanıp bitirirse ömür boyu aklında bir soru işareti kalacaktır. Ancak bir sonraki sene de özel bir sıkıntı yaşamadığı halde sıralamasını yukarıya taşıyamamışsa çok fazla diretmeyip içine sinecek bir başka bölüm ile yoluna devam etmek daha doğru bir davranış şekli olacaktır.
Tercihlerinizde kolaylıklar diliyorum.
EDİZ HOCA
Çocuğumuzu Başka Çocuklarla Kıyaslamak Ne Kadar Doğru?
Ebeveynler olarak zaman zaman çocuklarımızı başka ailelerin çocuklarıyla veya diğer çocuklarımızla kıyaslama yapıp bunu da çocuklarımızla paylaşıyoruz. Peki bunu yaparken bazen veya sık sık çocuğumuzun yüzünün düştüğünü hatta bazen hiddetlendiğini gözlemliyor muyuz? Cevabınız evet ise ve acaba neden böyle tepki veriyor diye düşünüyorsak yazının kalan kısmını da okumanız belki bir parça da olsa onların neler düşündüğünü anlamanıza yardımcı olabilir.
Kendi çocukluğumuz ile ilgili anılarımız içinde aile büyüklerimizden ;
“Kardeşin – Abin – Ablan şu şekilde davranıyor da sen niye bu şekilde davranıyorsun?” şeklinde eleştiri almış mıydınız?
Alanlar bu duruma ne kadar sinir olduklarını da hatırlıyorlar mı?
Peki benzer şekilde bu gibi benzetmeleri kendi çocuklarımıza da yaptığımız oluyor mu?
Şimdi belki biraz daha bir empati kurmuş olduk mu?
Çocuklarımızın da bizlerin içinde yaşadığı sinir olma duygusunu yaşıyor olma ihtimalleri var mı acaba?
Her birey ayrı ayrı yaratıldığına ve herkesin farklı yetenekleri olduğuna göre herhangi bir konuda karşılaştırma yapmak doğru mu acaba? Bana göre evet. Ancak bunun karşılığı olarak birbirleriyle yaptığımız kıyaslamaları çocuklarımıza eleştiri olarak yansıtmaktır bana göre yanlış olan. Yoksa karşılaştırma yapmadan çocuğumuzun diğer çocuklarla farklılıklarını nasıl gözlemleyebiliriz ki ? Ama nasıl ki parmakları olmayan bir çocuğun piyano çalmasını bekleyemiyorsak her çocuktan da aynı konuda aynı yetenekte olmasını beklemek de doğru bir yaklaşım olmaz gibi değil mi?
Karşılaştırma yapmak bu şartlar altında doğru ama beklentilerimizi diğer çocukların yeteneklerine özenmek yerine kendi çocuklarımızın yeteneklerini keşfetmeye ve bu yeteneklerini değerlendirebilecekleri şekilde yönlendirmek biz anne babalara düşen görev. Bu sayede yetenekli olduğu alanda çalışma yapmak o çocuğun motivasyonunu da daha verimli hale getirecektir. Böylelikle üzerinde çalışmaktan da yorulması daha uzun zamanlarda olacaktır.
Bu konuda hem okullarda (çok az okulda istek olmadan yapılıyor) hem de Ediz Hoca Eğitim Koçluğunda bu konuda dünya çapında aynı şekilde uygulanarak çıkan sonuçlara göre ilgi alanlarının, yoğunlaşma sürelerinin, öğrenme stillerinin belirlendiği çeşitli testler uygulanmaktadır. Buradan elde ettiğimiz bilgiler ışığında da çocuklarımızın daha verimli çalışmalarına, hangi alanlara yatkınlığı olduğuna gibi bazı önemli konularda edindiğimiz bilgileri uygulayarak çocuklarımıza doğru alışkanlıklarla Hedeflerine yönlendiriyoruz. Bu Matematik gibi çocuklarımızın zorlanabildiği derslerde de olsun diğer derslerde de başarı grafiğini yükseltmektedir.
Düşünmeden ezbere yapılan eğitim sistemimizin çocuklarımız üzerindeki etkisi 170 ülke arasında yapılan ; her öğrenciye kendi ana dilinde okuduğunu anlamak üzerine yapılan sınavda, maalesef sonuncu olmamız okuma ve okuduğumuzu anlama konusundaki yeteneklerimiz hakkında ciddi bir sorunumuz olduğunu gösteriyor. Bu çıkmazdaki durumdan layık olduğumuz seviyelere ulaşmak için anne ve babaların ek çaba göstermeleri gerektiği gözleniyor. Bu çaba genellikle özel ders şeklinde veya çocuklarımıza kurs veya etüd aldırmak şeklinde gerçekleşse de bundan önce çocuğumuzun özelliklerinin saptanması ve bu özelliklerinden yola çıkan ders çalışma metotları denendikten sonra ek bir ders almaya yönlendirmekte sizce de fayda yok mu? Bu konuda Ediz Hoca Eğitim Koçluğu ve Danışmanlık olarak sizlere hizmet vermekten ve çocuklarımızın ilerlemelerini takip etmekten büyük mutluluk duyuyoruz.
TYT VE AYT MATEMATİK
1 HAZİRAN 2020 Pazartesi gününden itibaren Coronavirüs önlemleri dahilinde 20 Yaş altı olan sınırlama 18 yaş altı olarak değiştirilmiştir.
Bu tarihten itibaren Ediz Hoca ile Programlarının genel formatı olan konu anlatım - soru çözümü - çözülemeyen soruların çözümleri üçlemesi ;
Haftanın Pazartesi - Çarşamba - Cuma günleri ,
Saat 10:00 - 16:00 Saatleri arasında (12:30 - 13:30 Yemek Arası),
Masabaşı en çok 4 kişi olacak şekilde,
Salı ve Perşembe günleri tüm gün ve haftaiçi diğer günler 17:00 itibariyle birebir olacak şekilde yapılacaktır.
Bu çalışmalarda öğrencilerin eksik kalan konuları varsa tamamlanacak, soru çözümü yaptırılacak ve çözülemeyen soruları çözülerek günü tamamlayacaklardır.
Eğitimde 25 yıllık tecrübesiyle Ediz Hoca farkını yaşayıp eksiklerini kapatmak isteyen öğrenciler için kaçırılmaması gereken fırsat.
Adres: Emek Mahallesi 18. Cadde (Eski 72. Sokak) No:38 Ege Apartmanı Daire : 6 Kat:1 Ankara
Tel : 0312 418 23 00 - 0543 418 23 00
Üniversite Tercihlerinde Özel Üniversite Yazılmalı mı?
1. Maddi olarak karşılanacak güç varsa tekrar üniversite Sınavına hazırlanmak hem öğrencinin psikolojosi hem de aileye bir sene daha maddi külfet getireceği için düşünülmesi gereken bir konudur.
2. Yine maddi olarak bakıldığında %50 - %75 burslu olarak kendi yaşadığı şehirde kalmak şehir dışı devlet üniversitesi tercihine göre daha ekonomik olmaktadır.
3. Öğrenci üzerinde tekrar bir yıl daha hazırlanmanın getireceği moral bozukluğu ve huzursuzluk yerine tercih edilmesinde fayda olabilmektedir.
4. Ülkeizde bilinen bazı devlet üniversiteleri maalesef dünya sıralamalrında özel üniversitelerin gerisinde kaldıkları için özellikle mezun olduktan sonra yurt dışında çalışmayı düşünen öğrenciler için özel üniversiteler devlet üniversitelerine göre avantajlı bile olmaktadırlar.
Üniversite Tercihlerinde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
1.Alan dışında tercih yapılmaması,
2. Puana göre değil sıralamaya göre tercih yapılması,
3.Yaşanılan şehirdeki Özel Üniversitelerin %50 - %75 burslu olanların farklı illerdeki Devlet Üniversitelerine göre daha ekonomik olması,
4. Tercih aralığının gelen sıralamaya göre %10 üzerinden başlanılarak %20 aşağısına kadar inecek şekilde belirlenmesi,
5. Tercih aralaığında yer alan sıralamada sıralamasının %10 üzerinde olan kısımda 5'ten fazla tercih yapılmaması,
6. Bu sene tercih yapmayarak bir sene dah hazırlanmanın daha iyi bir sonuç alınmasına garanti etmediği,
7. Tercihler konusunda tercih robotlarından faydalaılması ancak kodlama yapılacağı zaman ÖSYM' nin sitesinden alınan Program Kodunun yazılması
konularında dikkatli olunması gerekiyor.
Pandemi Sürecinde Eğitim ve Öğretim
2019 - 2020 ve 2020 - 2021 eğitim yıllarında can sıkıcı ve oldukça yoğun salgın süreci ile eğitim öğretimin gündemine oturan Uzaktan Eğitim kavramı aslında uzun bir süredir uygulanmakta olan bir eğitim metoduydu. Ancak çok kısıtlı alanlarda ve öğretimin sadece küçük bir bölümünü oluşturmaktaydı. Ancak bu iki eğitim yılında öğrenci olan tüm evlere mecburiyet ile girdi.
Yakın zaman kadar çocuklarımızın bilgisayar - telefon - tablet karşısında fazla vakit geçirmesinden ötürü şikayetler çokken şimdilerde ise Uzaktan Eğitim dolayısıyla çocuklarımız bu teknolojik aletlerin başında yeterince vakit geçirmiyorlar diye şikayet ettiğimiz günlere geldik. Zaman bize sanırım ilginç bir oyun oynuyor. Ama insan olmanın gereği olarak adapte olmak için herkes elinden gelen gayreti göstermeye çaılışıyor.
Peki bu süreçte neler öğrenmek zorunda kaldık?
Öğrencilerin bu süreci iyi yönetip yönetmediğine bağlı olarak Uzaktan Eğitimin bazı öğrencilerde çok faydalı olduğunu ancak bazılarının ise performanslarının oldukça dütüğünü gözlemledik. Avantaj olarak çalışma disiplini olan ve Uzaktan Eğitim ile öğrenebilme yeteneğine sahip olan öğrenciler için yollarda kaybetmedikleri zaman ile gün uzamışcasına avantaj oldu. Ancak bu disipline uyum sağlayamayan önemli bir kitle olan öğrenci gurubu için ciddi kayıplar hatta yıkımlar oldu.
Neden kayıplar veya yıkımlar oldu?
Bir elde bulunan beş parmağın bir olmadığı gibi hiçbir öğrenci de birbirine eş olamaz. Bu yüzdendir ki psikologların psikiyatristlerin ve eğitimcilerin ortak düşüncesi olarak ailelere yıllardır usanmadan mnerisi "Çocuklarınızı başka çocuklar ile kıyaslamayın" olmaktadır.
Üniversite Tecihleri Yapılırken Dikkar Edilmesi Gereken Hususlar
Sınav Sonuçlarının açıklanması ile bir seçim telaşı başladı. Yine her sene olduğu gibi mutluluklar, hayal kırıklıkları, neye göre tercih yapacağım gibi sorular kafalarda sürekli olarak dolaşıyor.
Soru : Tercihleri yaparken alınan puanlara göre mi yoksa Başarı Sıralaması mı öncelikli olmalıdır?
Cevap : Başarı Sıralamanıza göre olmalıdır.
Bu sorunun cevabı 30 sene öncesinde yüzdelik dilime göre olurdu. Ancak günümüzde yüzdelik dilime düşen öğrenci sayısı yüzbinleri bulabiliyor.
Soru :Tercihleri yaparken sıralamamızın hangi aralıkta olması gerekiyor?
Cevap : Genel olarak %20 aşağısı ile %20 yukarısı aralığı idealdir.
Örneğin sıralamamız 10 bin ise ; 8 bin ile 12 bin arasında tercih yapılabilir. Sıralamamız 250 bin ise ; 200 bin ile 300 bin arasında sıralama yapılabilir.
Not: Bu aralık dışında üst sıraya bir veya iki tane daha üstte tercih yapılabilir. Çünkü bazen sınava giren öğrencilerin çeşitli sebeplerden süprizler yaşandığı da olmaktadır.
Aynı şekilde alt sıralar için dah dğşük tercihleri beş taneyi geçmemek şartıyla yapabilirsiniz, kendinizi garantiye almak adına. Ama her şartta gitmeyeceğiniz okulları tercih etmeyin. Çünkü bu size bir sonraki sene ÖSYM tarafında orta öğretim puanınızda düşme olarak geri dönecektir.
Soru : Sıralama yaparken benim daha çok istediğim bölümün sıralaması 15 bin iken istemediğim bir bölüm 14 bin sıralamada. Benim sıralamam 13 bin ise ön sıraya kendi istediğim bölümü yazarsam "Ölü Tercih" durumu oluyor mu?
Cevap : Evet . Ölü Tercih kavramı tam olarak bu. Ancak unutulmaması gereken konu şu ki bu sıralamalar bir önceki yıl alınan sonuçlara göre belirlenmiştir. Sizin girdiğiniz sene bu durum değişip sizin alt sırada yazdığınız bölüm üst sıraya gelebilir. Hem de önceliğiniz sizin tercihiniz doğrultusunda sevdiğiniz bölümün sizin tercihlerinizde üst sırada yer alması dah doğrudur. Ancak bunu 10 tane alt sıradaki bölümü üste yazmak şeklinde yapmak doğru değildir. En fazla bir iki tercihinizi bu şekilde yapmaya özen gösteriniz.
Soru : Gelen sonuca göre benim tercih edeceğim bölüm yok, acaba bir sene daha hazırlanmalı mıyım?
Cevap : Bu şartlarınıza bağlı olarak değişik şekilde cevaplanacak bir soru. Şöyle ki bir sene daha hazırlanıp daha yuksek bir derece almanız konusunda ciddi bir avantaj olabilir ancak, bir sene daha aynı , hatta daha yüksek bir motivasyon ile çalışabilmek çok kolay değildir. Bu konuda size bir Eğitim Koçu desteğinin oldukça faydası olacaktır. Bir eğitim kurumundan destek alınması ile birlikte ayrı bir Eğitim Koçu size olası bir performans kaybınız olduğunda bunun farkına varmanızı ve sizi bu durumdan çıkaracak bir strateji uygulayabilecektir. Özellikle destek alınan eğitim kurumunun dışından bir profesyonel olması sizin adınıza daha doğru olacaktır. Bu konuda destek almak isteyen öğrencilere destek Ediz Hoca olarak hizmet vermekteyim. Farklı illerden bugüne kadar çeşitli öğrencilere hizmet vererek üniversiteye yerleşmelerine yardımcı oldum.
Haftalık Program Nasıl Yapılır?
Öğrencilerin en çok zorlandığı konu haftalık program yapmaktır. Çünkü yaptığı programa uymak her zaman kolay olmuyor. Nasıl yapacağı ve nelere dikkat etmesini bildiği taktirde bu programı yapması ve uyması çok zor değil.
Öncelikle program ne için yapılır?
Program yapmak bize otokontrol yapabilmek için gereklidir. Sınav sonucuna göre değil de;
Kişinin Özelliklerine,
Kişinin Çalışma Temposuna,
Kişinin Koyduğu Hedeflere bağlı olarak değişiklik gösterecektir.
Öğrenciler için program yapmak için öncelikle okuldaki haftalık programı kendi yapacağı programa koyması gerekmektedir. Sonrasında yapılacak olan daha basittir. Birinci olarak o gün içerisindeki dersler için tekrar ve soru çözümlü ( Verilen Ödevler de buna dahil edilebilir) uygulama zamanı ayırmak. Bu sürelere ertesi gün derslerini de ön hazırlık olarak programa yerleştirdiğinde program tamamlanmış olur. Ama bunun yapılması kadar önemli olan ise ayrıca bir deftere gün gün çalıştığı dersi, konusunu da yazarak ne kadar süre çalıştığını , ne kadar süre ve kaç tane soru çözdüğünü not alması gerekiyor.
Haftalık programının en altına ise toplam ders çalışma süresini ve toplam çözdüğü soru sayısını yazması çok önemli. Çünkü Pazar gününü de aynı şekilde programa işledikten sonra hafta boyunca toplam ders çalışma süresini ve toplam çözdüğü soru sayılarını görme şansı olacak. Aynı sistemi ikinci hafta da uyguladığında bir önceki hafta ile bulunduğu hafta arasındaki performansı değerlendirme şansını bulacak ki kendi durumunun farkına varabilsin.
Böylelikle hangi dersten ne kadar çalıştığı,
Hangi dersten ne kadar soru çözdüğünü,
Hangi dersten yeterince çalışma yapıp yapmadığını görerek bir sonraki hafta için gereken düzenlemeyi yapabilme şansını yakalamayı,
Bu yaptığı çalışmanın karşılığında ne kadar fayda gördüğünü görme şanslarını yakalayacaktır.
Haftalık programı bir excel dosyasında oldukça kolay hazırlayabilir. Bu programın üzerine de tarihleri ekleyerek her hafta yeni bir program yapmak zahmetine girmez.
Ayrıca böylelikle okulda veya kurslarda yapılan programlara uymak zorunluluğundan da kurtulur. Çünkü buralarda yapılan programlar çoğu zaman öğrencilerin durumlarını gözetmeksizin ideal çalışma programları oluyor. Bu da maalesef çoğu zaman ilk haftadan programa göre hareket edemeyen öğrencinin programdan top yekün soğumasına neden olmaktadır. Halbuki kendi yaptığı programda her hangi bir aksama olduğunda bunu düzenlemesi birilerini beklemek zorunda kalmayacak ve zaman yitirmeyecektir.
Programda olan hastalık gibi veya beklenmeyen aksilikler olabileceğini unutmamakta fayda vardır. Ancak unutulmaması gereken konu “En Kötü Program Bile Programsızlıktan İyidir” ilkesi ile hareket etmektir.
Pazartesi | Salı | Çarşamba | Perşembe | Cuma | Cumartesi | Pazar |
Okul Ders Programı buraya işlenecek | ||||||
45 dakika konu
50 soru
Bu günlük toplamları defterdeki tutulan notlardan eklenmesi ve Pazar gününün de değerlerini yazdıktan sonra konu ve soru zamanlarının toplamı tablonun en altına not alınır.
Defter Notları ise şu şekilde tutulmalıdır
Pazartesi :
30 dakika Türkçe Dilbilgisi Noktalama İşaretleri,
Matematik 25 soru Çarpanlara Ayırma 20/25/30/45 dakika gibi
Salı :
Gibi devam etmelidir.
"Ediz Hoca İle " Programlarında sabahtan akşama Matematik Öğrencileri Zorlamıyor mu?
Düşündüğünüz zaman zorlanıyor olmaları normal. Ancak ders anlatım şekli ile" Ediz Hoca ile" Programları farkını ortaya koymuş bir program yapısını program. Şöyleki bir konunun anlatılması için 40 dakika gerekiyorsa, bu programlarda 10 -15 dakikalık kısmı anlatıldıktan hemen sonra anlatılan kısım ile ilgili testlerin verilmesi ile burada hangi çözüm yöntemi kullanılacak diye bir sorun kalmamış oluyor. Soruların çözümünün hemen ardından da çözemediği sorulara bakılarak çözülmesi ise kafalarda soru işaretinin kalmamına neden oluyor. Böyleilikle de öğrenciler eksiklerini hızlı bir şekilde fark edebiliyor. Eksiklikleri konu olarak mı yoksa hız olarak mı farketmeksizin her öğrenci kendi eksiklerini fark edebiliyor. Bu da günlerin hızla geçerken çözdükleri soru sayılarının bile farkına varmadan program sonrasında öğrencilere bir öz güven kazanmasına neden oluyor.